Okulların açılması ile beraber TEOG tartışması gündemin en önemli konusu oldu. Aslında iyi de oldu demekte fayda var. Kendi düşüncemi dile getirecek olursam şayet, en önemli iki sorundan biri eğitim bir diğeri ise ekonomidir. Ülkemizde öyle bir hale geldik ki, başımıza gelen her şeye şükür edip sorgulamadan kabul ediyoruz. Peki, neden bu hale geldik biz sorgulayalım.
Emperyalist güçler başta Amerika olmak üzere elde etmek istediği ülkeye ekonomik olarak girmeye çalışır bunu başaramazsa şayet silah ile bu başarıyı sağlar. Sınırımızda Irak buna bir örnektir. Libya da buna bir örnektir. Ekonomik olarak bir ülkeye giren işgalci güçler o ülkenin ilk önce eğitim sistemini dizayn etmeye başlar. Daha sonraki adım ise kültürel yozlaşmadır. Ülkemizde ki eğitim sistemi 15 yıllık AKP döneminde tam 6 bakan değiştirerek sürekli değiştirilmiş eğitim sistemi düzenli bir çalışma ile erozyona uğratılmıştır. AKP iktidarından önce eğitim sistemi çok mu düzgün? Elbette değildi ama bu kadar sıklıkla da değiştirilip çocuklar köreltilmiyordu. 4+4+4 eğitim sistemi ile daraltılmış olan laik ve çağdaş eğitim sistemi gün geçtikçe daha da çürümeye terk edildi. Eğitim-Sen 13 Eylül 2017 tarihli eğitim raporunda ki bilgiler ve rapordaki ilginç istatistik bilgilere dikkat etmeniz gerektiğinizi düşünüyorum.
“MEB verilerine göre; 4+4+4 uygulanmadan önce, 2011-2012 eğitim öğretim yılında, 25 bin 172 okul öncesi eğitim kurumu ve bu kurumlarda 1 milyon 59 bin öğrenci varken, 4+4+4 uygulamasının ilk yılında, okula başlama yaşının 60-66 aya düşürülmesi nedeniyle, okul sayısı 23 bin 556’ya öğrenci sayısı ise 953 bin 209’a düşmüştür. Aradan dört yıl geçmiş olmasına ve MEB’in ‘okul öncesi eğitim zorunlu olacak’ açıklamasına rağmen 2016-2017 eğitim öğretim yılında okul öncesi kurum sayısı 23 bin 820, bu kurumlarda okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 17 bin 436’dır. Aynı dönemde öğrenci sayısında belirgin bir değişim olmamış ve dört yıl önce 1 milyon 58 bin 904 olan öğrenci sayısı, aradan beş yıl geçmiş olmasına 1 rağmen ancak 1 milyon 124 bin 727’ye ancak ulaşmıştır. Bu durumun en önemli nedeni, 4+4+4 dayatmasının belki de en acımasız uygulaması olan okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kaydettirilmesindeki anlamsız ısrardır. MEB, Eğitim Sen’in, eğitim fakültelerinin ve bilim insanlarının bütün itirazlarına rağmen bu konuda gerekli adımları atmamakta uzun süre ısrar etmiş ve açıkça çocukların gelişim süreçlerine darbe vurarak çocukların geleceği ile oynamıştır. 2016-2017 eğitim 2 öğretim yılı itibariyle okul öncesi çağdaki 3-5 yaş grubu çocukların sadece %35.52’si, 4-5 yaş grubunun %45.70’i, 5 yaş grubunun ise % 58,79’u okul öncesi eğitim alma şansına sahip olmuştur. Okulöncesi eğitimde okullaşma oranlarına il bazında bakıldığında olumsuz bir tablo ortaya çıkmaktadır. Örneğin 15 milyonu aşkın nüfusuyla Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’da okul öncesi eğitimin durumu tam bir felakettir. İstanbul’da okulöncesi eğitimde okullaşma oranı 3-5 yaş grubunda net %29,85, 4-5 yaşta net %37,87, 5 yaşta net %48,88 ile Türkiye ortalamasının çok altındadır. Okulöncesi eğitimde her üç yaş grubunda da Türkiye ortalamasının altında olan iller İstanbul, K. Maraş, Osmaniye, Yozgat, Gümüşhane, Erzurum, Bayburt, Ağrı, Kars, Iğdır, Bingöl, Van, Muş, Bitlis, Hakkâri, G.Antep, Adıyaman, Ş. Urfa, Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Siirt’tir. MEB’in herhangi bir altyapı çalışması yapmadan ve okul öncesi eğitimi ülke çapında yaygınlaştırmak için gerekli adımları atmadan %100 okullaşma hedefine kısa vadede ulaşabilmesi mümkün görünmemektedir. Okulöncesi eğitimde okullaşma oranlarına il bazında bakıldığında olumsuz bir tablo ortaya çıkmaktadır. Örneğin 15 milyonu aşkın nüfusuyla Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’da okul öncesi eğitimin durumu tam bir felakettir. İstanbul’da okulöncesi eğitimde okullaşma oranı 3-5 yaş grubunda net %29,85, 4-5 yaşta net %37,87, 5 yaşta net %48,88 ile Türkiye ortalamasının çok altındadır. Okulöncesi eğitimde her üç yaş grubunda da Türkiye ortalamasının altında olan iller İstanbul, K. Maraş, Osmaniye, Yozgat, Gümüşhane, Erzurum, Bayburt, Ağrı, Kars, Iğdır, Bingöl, Van, Muş, Bitlis, Hakkâri, G.Antep, Adıyaman, Ş. Urfa, Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Siirt’tir. MEB’in herhangi bir altyapı çalışması yapmadan ve okul öncesi eğitimi ülke çapında yaygınlaştırmak için gerekli adımları atmadan %100 okullaşma hedefine kısa vadede ulaşabilmesi mümkün görünmemektedir. Türkiye’de 2016/’17 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle toplam 10.053 özel öğretim kurumu (okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise) bulunmaktadır. 4+4+4 öncesinde Türkiye’deki özel okulların (4 bin 664 adet) resmi okullara oranı yüzde 10’dur. Eğitimde 4+4+4 dayatması ile belirgin artış gösteren özel okulların resmi okullara oranı 2016/’17 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle yüzde 20’ye dayanmıştır. Sadece son beş yıl içinde gerçekleşen bu veriler bile MEB’in devlet okullarını kendi kaderine terk edip, özel okulları kamu kaynakları ile desteklemesinin en somut sonucudur. İkinci temel hedef ise siyasi iktidarın eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çizgisinde biçimlendirerek, “tek din, tek mezhep” anlayışı ve mezhep temelli “inanç istismarı” üzerinden eğitimi dinselleştirme uygulamalarını adım adım hayata geçirmektir. MEB’in her yıl açıkladığı örgün eğitim istatistikleri, devlete ait ilkokul ve ortaokul sayısının belirgin bir şekilde azalırken, özel ilkokul, ortaokul ve lise sayısının ve bu okullara yönlendirilen öğrenci sayısının dikkat çekici bir şekilde artmaya başladığını göstermektedir. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında 730’u bağımsız, 369’u imam hatip lisesi bünyesinde toplam 1.099 imam hatip ortaokulu varken 2016/’17 eğitim-öğretim yılında 2 bin 326’sı bağımsız, 345’i imam hatip lisesi bünyesinde toplam 2 bin 671 imam hatip ortaokulu bulunmaktadır. İmam hatip ortaokullarındaki sayısal artış sadece okul sayısı ile sınırlı değildir. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında imam hatip ortaokullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 94 bin 467 iken, 2016/’17 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle 7 kat artarak 651 bin 954 olmuştur. Bu artışın en önemli nedeni MEB’in imam hatip ortaokullarına yönelik özel teşvik politikalarıdır. MEB, devlet okullara ihtiyacı kadar ödenek ayırmayıp, eğitimin finansmanı için elini velilerin cebinden çıkarmazken, imam hatip okulları söz konusu olunca bütün parasal kaynaklar ve diğer imkanlar seferber edilmektedir. 15 Temmuz sonrası el konulan özel okulların büyük bölümü tamamen siyasi ve idari kararlarla imam hatip okulu yapılmıştır. Yıllardır siyasal istismar konusu olan imam hatip okulları her açıdan desteklenerek, tüm masrafları devlet tarafından karşılanarak, özellikle yoksul ailelerin çocuklarını bu okullara göndermeleri yönünde çalışmalar yapılmaktadır.”
Eğitim-Sen’in kamuoyu ile paylaştığı bu raporu inceledikten sonra eğitim sisteminin daha kötüye gittiği ve ülkemizde eğitim gören öğrencilerimizin bu eğitim sisteminin esiri olarak uzun yıllar bu sisteme bağlı kalarak yetişecekler. Dikkat ederseniz iller de görev yapan valiler özellikle taşra bölgesi olarak tabir ettiğimiz bölgelerde ki görev yapan kaymakamların direk mevcut bölgenin Milli Eğitim Müdürlüleri ile bire bir temasa girerek ve çalışma ile projelerinde bire bir eğitim sistemine müdahil olmaktadır. Bilinçli ve sistematik halde eğitim sistemine vurulan bu darbeler yeni nesil gençlerimizin bilimden uzak yetiştirilmesine neden olmakla beraber devam etmektedir. Hazır 2019 da ki, seçim üzerinden kendini hazırlayan her parti kendisi için fırsat olan bu seçimleri lehine döndürebilmesi için çok büyük bir fırsat var geçen genel seçimlerde ekonomik programlarla seçim çalışması yürüten siyasi partiler bu anlamda başarılı oldu mu? Tam anlamıyla da olmasa evet başarılı oldu. Fakat bu ekonomik programı tamamlayan dikkat ve ilgi çekecek herhangi program ortaya çıkmayınca seçim yine sönük kaldı onun için bir diğer fırsat aynı bu ekonomi programa yakın ve programın üstüne biraz daha koyarak ve onu tamda tamamlayan en iyi program eğitim sistemi hakkında ki programdır. Kendi fikrim olarak CHP’nin eğitim programına derhal yeniden fakat daha modernize edilmiş şekli ile Köy Enstitülerini hayata geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. CHP’nin Eğitim programının son ana başlığı olan “ Ulusal kültür bütünlüğü içinde, kültür mozaiğimizin farklı zenginliklerini ayrımsız olarak geliştirmeyi; ulusal kültürü geliştirirken dünya kültürüne açık ve insanlığın kültürel gelişmesine ve uygarlığın gelişmesine katkı sağlamayı amaçlayacaktır.” İfadesi tam da bu şekilde yerine ifa edecektir. Böylelikle modernleşmiş bir Köy Enstitüleri modeli iktidarlaşma ile beraber hayata geçirildiği an en ücra köylerden kentlerin ücra yerlerine kadar kaliteli çağdaş, laiklikten ödün vermeyen bilim ve sanattan vazgeçmeyen mükemmel bir eğitim sistemine merhaba demiş oluruz. Umarım bu önerimi birileri duyar ve bunun için çaba gösterir. Bu ülkeye modernleşmiş teknolojinin gereksinimleri ile tamamlanan yeni bir Köy Enstitüleri modeline ciddi ve acil şekilde ihtiyaç var.
Çocuklarımızı yani ülkemizin geleceği, yarınları olan nesillerimizi bu körelmiş eğitim sistemin kurtarmak mevcut iktidarı bir an önce def etmekten geçiyor. Bugün ülkemizde sürekli ağzımızdan düşmeyen “ eğitim sistemi “ kavramı eğitim adını da değiştirmiş vaziyette “ eğitimin yeni ismini sistem “ olarak koyarlarsa hiç şaşırmayın. Ne de olsa bir ülke iki dudak arasında şu olacak, bu yapılacak, bu kalkacak denildiğinde anında iki dakika içinde gerçekleştiriliyor. Belli mi ? Eğitim sistemi diye, diye birde bakmışsınız Sistemin eğitimi demeye başlamışız. Ve şunu asla unutmayın şu an ülkemizin iki önemli krizi vardır. Birincisi Ekonomi, ikinci ise Eğitim. Ekonomisi düzgün olmayan toplumlar evin ekonomisi ile uğraşıp dururken hayatın hiçbir sorunu ile ilgilenmez, Düşünmez sadece cebinde olan paraya ve ailesinin ihtiyaçları doğrultusunda hareket biz toplum olarak aynen bu şekilde bir yaşam biçimine döndük anlık yaşayarak, anlık tüketerek, anlık kazanarak, anlık ağlayıp, anlık gülerek hayatın gerçek doğru huyları ve kendi doğru gerçek huylarımızı bir birine karıştırarak kendimizi kaybediyoruz bu sonuçla beraber kısmi olarak bilinçli aileler dışında çoğu ailemizin çocuklarının eğitimi nasıl, hangi kural ve şekilde eğitim almakta hangi uygulamalara tabi tutulmakla kesinlikle alakalı olmuyor hatta umrunda bile olmuyor işte burada ekonomik sürecin yarattığı sıkıntılar tam anlamıyla ortaya çıkmış oluyor.
Köy Enstitüleri için tekrar hayata geçmesi için mücadele edecek dirayetleri siyasetçilerin bu işe bir an önce el atması dileğiyle. Yeni öğretim yılı tüm öğretmen ve öğrencilerimize hayırlı olsun.