Geçtiğimiz günlerde bir grup CHP’linin Kurtuluş Bildirisini yayınlayarak kuruluşunu ilan ettiği Kurtuluşçular, geçtiğimiz haftasonu gerçekleştirilen CHP 36. Olağan Büyük Kurultayı üzerine bir bildiri yayınladı.
CHP içerisinde örgütlenen Kurtuluşçular yayınladıkları Kuruluş Bildirisi’nde Anadolu Demokratik Devrimini sahiplendiklerini belirtip, sahiplenilen Kemalist Devrimi tekrar iktidar yapmayı ve ileriye taşıyarak demokratik devrimi tamamlamayı hedeflediklerini vurgulamışlardı.
Kurtuluşçular ayrıca İlhan Cihaner ile Selin Sayek Böke’nin kurultay üzerine yayınladıkları bildiriye hem destek çıkan hem de çerçevesini genişletecek yeni öneriler getiren bir bildiri daha yayınlamışlardı.
Kurtuluşçular’ın 36. Olağan Büyük Kurultayı ile ilgili yayınladığı bildiri şöyle;
– Öncelikle 3-4 Şubat’ta toplanan büyük kurultayımızda gıda zehirlenmesi yaşayan tüm partidaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi ileterek, organizasyon sorumlularının kast-taksir sahiplerini en kısa zamanda tespit ederek hukuk önünde hesap vermesini sağlamaları gerektiğini hatırlatırız!
– Geniş halk kitlelerinin dikkatle ve büyük beklentilerle takip ettiği kurultayımız, maalesef siyasi kamuoyu ve toplum nezdinde körelmiş umutları şahlandıracak en ufak bir heyecan yaratamamıştır. Saray rejimi karşısında ulusun en örgütlü tek umudu olan Cumhuriyet Halk Partisi büyük kurultayda kan tazelemesi gerekirken tam aksine bariz biçimde kan kaybetmiştir.
– Uluslara ilhamını veren devrimlerin partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayında normal koşullarda ideolojik iç tartışmaların yürütüldüğü, ülkenin içerisinde bulunduğu ve sürükleneceği koşulların politik tahlilinin derinleştirilerek ele alındığı, bu doğrultuda temel ve güncel politikaların oluşturulduğu, son olarak ise bu politikaları yürütecek örgütün sorunlarının tartışıldığı ve çözüm arandığı bir kurultay olması gerekir. Ancak bu kurultay; gerekli ve esaslı hiçbir önemli konunun görüşülemediği, yeni politik açılımların değil delege çalımlarının öne çıktığı, parti içi kenetlenmeyi değil kutuplaşmayı körükleyen, liyakati değil adamcılığı kıstas alan, halka değil delegeye kulak veren sığ ve apolitik bir düello niteliğinde tamamlanmıştır.
– Yaşanan mükerrer imza hatasını rezilliğe dönüştüren durum divan başkanlığının tüzüğün açık hükmünü uygulamamasıdır. Tüzüğe göre mükerrer imza (birden çok aynı imza) çıkması durumunda imza sahibi delegeler divan kurulu tarafından çağırılarak kimin adaylığı yönünde imza verdiği teyit ettirilir, böylelikle mükerrerlik durumu ortadan kaldırılır. Ancak divan tüzüğün ilgili maddesini uygulamamış, sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun mükerrer imzaları sayın İnce’nin adaylığı için hesaba katılsın yönünde verdiği dilekçeyi dikkate alarak sorunu amatörce çözmeye çalışmıştır. Burada nezaket mi? algı operasyonu mu? tartışması bir yana, delegeye beyanı sorulmadan delegenin özgür iradesi genel başkana kiralanmış gibi yönlendirilmiştir.
– Parti Meclisi üyeliği seçimlerinde sayın Genel Başkan’ın Erdal Aksünger’i anahtar listeye almamasına karşın sayın Aksünger listeyi delerek Parti Meclisi’ne seçilmiştir, ardından verdiği demeç ise Kurtuluşçular olarak bu kurultayda dikkat çekmek istediğimiz en önemli detaydır. Bu demeç partinin en yüksek yönetim organının itirafı niteliğindedir ve bütün örgütün dikkatini çekmelidir.
İşte o açıklama: “İstanbul ve İzmir’de, delegenin tahakküm altında olduğu görülüyordu. Buralarda listeleri de zaten örgüt değil, belediye başkanları dizayn etti; ancak Anadolu ve Trakya delegelerinin desteği, örgütün vicdanı ile listeyi deldim. Bana sahip çıktılar, örgüt beni onurlandırdı”.
– Belediye başkanlarının sayın Aksünger’i hedef almaları ve sayın Genel Başkan’ın listesinden çıkarttırmalarının sebebi; Aksünger’in üzerinde çalıştığı aktif-pasif üye sistemi olsa gerekir. Çünkü parti içerisinde her türlü feodal, kariyerci kafa kol ilişkisinden yararlananlar gerçek bir örgüt yapısının oluşması durumunda parti emekçilerinin hak ettikleri konumlara geleceğinden ve kendi kariyer düzenlerinin bozulacağından korkmaktadırlar. Daha önce Kurtuluşçular olarak aktif-pasif üye çalışmasının destekçisi olduğumuzu beyan etmiştik.
Üzülerek belirtelim ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin 36. Olağan Kurultayı bekleneni hiçbir anlamda verememiştir. Kurultay boyunca parti erkinin demokrasinin hiçbir yanıyla bağdaşmayan tavırları ne yazık ki CHP’nin de AKP’de ki parti içi baskıcı duruma öykündüğünü göstermektedir. Parti içi demokrasiyi güçlendirmenin AKP diktasıyla mücadele de en önemli kazanım olacağı görülememiş, bu yönde hiçbir adım atılmamış hatta aksine davranılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi bu kurultayla 2019’da umut olma konumunu tamamen yitirmiştir; kurultayı kaybeden genel başkan adayı Muharrem İnce değil bizzat Cumhuriyet Halk Partisi örgütü olmuştur. Feodal ilişkilerden yararlanarak parti içinde konum elde edip rant yemekle meşgul olan kariyerci geri unsurlar hızla partiyi ele geçirmektedir. Bu geri unsurlar politik bir tavırla değil rant güdüsüyle hareket etmektedirler; revaç oranına göre bir gün sosyal demokrat bir gün liberal bir gün Kemalist olmaktadırlar: Güç kimden yanaysa aldıkları politik tavırla da elde ettikleri konumlarda kalmaya çalışmaktadırlar. İşte partiyi işgal eden bu geri unsurlardır.
– Kurtuluşçular olarak partinin gerçek emekçilerine diyoruz ki; bu çürüme cılız ve bireysel şikayetlerle giderilmez ancak örgütlenmeyle çözülür! Gelin hep birlikte bu çürümeye son verelim. Unutmayalım ki idare-i maslahatçılardan esaslı devrimci olmaz. 1980’den sonra giderek kendi kimliğinden uzaklaşan CHP’nin kendi sonuna doğru gittiğini üzülerek görmekteyiz. Biz, öncelikle CHP’yi ve cumhuriyetimizi yeniden kazanarak sol kemalist devrimin tamamlanmasını, ardından da Türkiye’yi daha ileriye taşıyacak devrimlere yol alınmasını hedefleyen Kurtuluşçular olarak; Altı Ok’a bağlı kalan, halk odaklı ideolojik-akademik siyaset üretmek isteyen tüm parti üyelerimizi, Kurtuluş saflarında kurtuluş mücadelesine davet ediyoruz. Altı Ok rehberliğinde ve hep birlikte önce Cumhuriyet Halk Partisi’ni, sonra da cumhuriyetimizi geri kazanacağız.
Esaret yok, Kurtuluş zamanı!
Yaşasın tam bağımsız Türkiye!